8.18.2007

Akçaya doğru...

Bu yaz izmizin ilk yarısında ki hedefimiz, yıllardır Mervan 'ın gözüyle hayal ettiğim, Ali babamdan dinlediğim, İşviçredeyken tek hayalleri Türkiye'de , orada olmak olan Çankaya ve Köylüer ailelerinin vazgeçilmezi ve Nihalle bu yıl ki buluşma noktamız olan Akçaydı..
Evet. Yıllar sonra nihayet Akçaya gidiyordum.
Geleneksel tost ayran kardeşliğini yaşadığımız yer ise meşhurrrr YASA idi :)


Her zaman Her yerde En tatlı Ali Barkın :))


Karnı tok, altı kuru, uykusunu da almışsa deymeyin Barkının keyfine :)))
O bakışlar ne kadar cin ve tebessümü nasılda masum değil mi??

Allah nazarlardan saklasın bebeğim seni...

Bir altın gününde daha birlikteyiz :)

Ve işte yine birlikteyiz.
Bu kez bahanemiz ise altın günü...
Duyanda sanacak ki kilolarca külçe altınımız var :))
Nerdeeeeee,
Bizim sadece ele avuca sığmaz hayallerimiz ve bir de playstation ' ınımız var :D

8.17.2007

Geçmiş Zaman Olur ki...

Aslında yazacak ve yaşanmış okadar çok hatıra var ki paylaşılmaya değer, kımset olmadı yazmak diyelim...
Hayat, "peşimi bırak artık YETERRRR" dedirtse de herşeye ve herkese rağmen güzel.
Dedim ya kah güldük kah eğlendik :)) Mesela bowling oynadık uzun zaman sonra ve bilin bakalım kaybedip kolaları ve oyunu ısmarlamak kime düştü :(((


Kocamın bana yaptığı süprizde uzun zamandır hissetmediklerimi hissettirmişti. Çok etkilenmiştim çünküüüü beni Bostancıdaki lunaparka götürmüştüü. Herşey çok güzel, bütün oyuncaklar çok eğlenceliydi. Korku tüneline girdik. Ahtapota, kayığa ve çarpışan arabaya bindik. küçük çocuklar gibi bir oyana bir bu yana koşmaktan alamadım kendimi. Çünkü bilmiyordum az sonra başıma gelecekleri :) Resimde de görülen o korkunç oyuncağın bize yaşatacakları sadece heyecan olmalıydı. Ama ı-ıh :)

Olduğu yerde 360 derece döndüğü gibi hiç durmak bilmeyen bu oyuncak yatayda da dönmeye başlayınca ölüm korkusu, mide bulantısı ve adrenalini aynı anda yaşatıyo insana... Üzerine benim çığlıklarımda eklenince bi işkence aletine dönüştüğü tartışılmaz bir gerçekti.

Sonunda tüm yediklerimizi çıkartmış olmamız ve 3 gün sarhoş gibi gezmiş olmamızda cabasıydı...

Yazın gelmesi ile benim saplantılarımda kendini göstermeye başladı elbette. Çilek, kiraz, karpuz yemek tamam ama sıra yüzmeye gelmişti. Üstelik hala sezonu açamamışım düşünsenize. Gene imdadıma koşan kocam ve kumalarım Adnan ve Sedat oldu. Yine geçmiş günlerden bir Cumartesiydi. Yer Kınalı adaydı. Ben uzun zamandır Marmara Denizini böyle görmemiştim. Benim bütün bir kış birikmiş olan deniz, güneş ve kum hasretimi ilk görüşte doyurması ve denizin temizliği gözlerimi yaşarttı. Pazarları nasıl olur bilmem ama İstanbulda bir halk plajında bu kadar eğleneceğimi ve beğeneceğimi söyleseler sanırım inanmazdım :)